باب: قول
الله تعالى:
{وإلى ثمود
أخاهم صالحا}
/هود: 61/.
17. YÜCE ALLAH'IN: "SEMUD KAVMİNE DE KARDEŞLERİ SALİH'İ
GÖNDERDİK." [A'raf,73, Hud,61} AYETİ
{كذب أصحاب
الحجر} /الحجر: 80/:
موضع ثمود.
وأما {حرث حجر}
/الأنعام: 138/:
حرام، وكل
ممنوع فهو حجر
محجور،
والحجر كل بناء
بنيته، وما
حجرت عليه من
الأرض فهو
حجر، ومنه سمي
حطيم البيت
حجرا، كأنه
مشتق من محطوم،
مثل قتيل من
مقتول، ويقال
للأنثى من
الخيل الحجر،
ويقال للعقل
حجر وحجى،
وأما حجر
اليمامة فهو
منزل.
Ve Yüce Allah'ın: "Hicr Ashabı da yalanladı." (Hicr,
80) buyruğu. Hicr, Semud kavminin yaşadığı yerdir.
"Harsun hicr" haram ekin demektir. Başkasına karşı
men' olunan her şeye "hicr" denilir.
"Hicrun mahcur" tabiri de buradan gelmektedir.
Aslında "hicr" bina edilen her bir şeydir. Yerin taşla
etrafının çevrilmesi neticesinde ortaya çıkan yere de "hicr" denilir.
Ka'be'deki Hatİm'e "hicr" denilmesi de buradan
geliyor. Dişi atlara da ''hicr'' denilir.
حدثنا
الحميدي:
حدثنا سفيان:
حدثنا هشام بن
عروة، عن أبيه،
عن عبد الله
بن زمعة قال: سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم، وذكر
الذي عقر
الناقة، قال:
(انتدب لها
رجل ذو عز
ومنعة في قومه
كأبي زمعة).
[-3377-] Abdullah b. Zem'a dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'i -(Salih kavminin) dişi devesinin kesilmesini sözkonusu ederken- şöyle
buyurduğunu dinledim: O dişi deveyi kesmeye kavmi arasında güçlü ve kendisine
zarar verilemeyen Ebu Zem'a'ya benzeyen birisi kalkıştı. "
Tekrar: 4942, 5204, 6042
حدثنا محمد
بن مسكين أبو
الحسن: حدثنا
يحيى بن حسان
بن حيان أبو
زكرياء: حدثنا
سليمان، عن
عبد الله بن
دينار، عن ابن
عمر رضي الله
عنهما: أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، لما نزل
الحجر في غزوة
تبوك، أمرهم
أن لا يشربوا
من بئرها، ولا
يستقوا منها،
فقالوا قد
عجنا منها
واستقينا،
فأمرهم أن
يطرحوا ذلك
العجين،
ويهريقوا ذلك
الماء.ويروى
عن سبرة بن
معبد وأبي
الشموس: أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم أمر
بإلقاء
الطعام. وقال
أبو ذر، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (من اعتجن
بمائه).
[-3378-] İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem Tebuk gazvesinde Hicr denilen yerde konaklayınca onlara oranın
kuyusundan su içmemelerini ve ordan su çekmemelerini emretti. Ona: Biz ordan
aldığımız suyla hamur yoğurduk, su doldurduk denilince, kendilerine o hamuru
atmalarını ve o suyu dökmelerini emretti."
Ebu'ş-Şumus'dan gelen rivayete göre de Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem yemeğin atılmasını emretti. Ebu Zer', Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'den: "Onun suyuyla hamuru yoğuran ... " diye buyurduğunu
rivayet etmiştir.
Tekrar: 3379
حدثنا
إبراهيم بن
المنذر: حدثنا
أنس بن عياض، عن
عبيد الله، عن
نافع: أن عبد
الله بن عمر
رضي الله
عنهما أخبره: أن
الناس نزلوا
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم أرض
ثمود، الحجر،
فاستقوا من
بئرها واعتجنوا
به، فأمرهم
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم أن يهريقوا
ما استقوا من
بئرها، وأن
يعلفوا الإبل
العجين،
وأمرهم أن
يستقوا من
البئر التي
كانت تردها
الناقة.تابعه
أسامة، عن
نافع.
[-3379-] Abdullah b. Ömer r.a.'dan rivayete göre
Müslümanlar, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Semud diyarı
el-Hicr denilen yerde konakladılar. Kuyusundan su çektiler ve o su ile hamur
yoğurdular. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de kendilerine kuyularından
çektikleri suları dökmelerini, hamuru da develerine yedirmelerini emretti.
Kendilerine dişi devenin gidip su içtiği pınardan su almalarını emretti.
حدثني محمد:
أخبرنا عبد
الله، عن
معمر، عن الزهري
قال: أخبرني
سالم بن عبد
الله، عن أبيه
رضي الله عنهم: أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم لما مر
بالحجر قال:
(لا تدخلوا
مساكن الذين
ظلموا إلا أن
تكونوا
باكين، أن
يصيبكم ما أصابهم).
ثم تقنع
بردائه وهو
على الرحل.
[-3380-] Salim b. Abdullah'ın babasından r.a. rivayet ettiğine göre Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hicr'den geçerken şöyle buyurdu:
"Zulmedenlerin kaldıkları yerlere onlara isabet eden size isabet etmesin
diye ancak ağlayanlar olarak giriniz." Daha sonra bineğin üzerinde olduğu
halde elbisesi ile iyice örtündü.
حدثني عبد
الله: حدثنا
وهب: حدثنا
أبي: سمعت يونس،
عن الزهري، عن
سالم: أن ابن
عمر قال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (لا
تدخلوا مساكن
الذين ظلموا
أنفسهم إلا أن
تكونوا
باكين، أن
يصيبكم مثل ما
أصابهم).
[-3381-] İbn Ömer dedi ki:. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu: "Onlara isabet edenin bir benzerinin size isabet etmemesi için kendilerine
zulmedenlerin yurtlarına ancak ağlayanlar olarak giriniz."
AÇIKLAMA: Nafi' yoluyla gelen
hadisin sonlarındaki: "Onlara dişi devenin su içtiği pınardan su
çekmelerini emir buyurdu" ifadesi ile ilgili olarak hocamız İmam
el-Bulkini'ye: Bu kuyuların hangilerinin kime ait olduğu nereden biliniyordu,
diye soruldu. O: Tevatür yoluyla, diye cevap verdi. Çünkü tevatürün olabilmesi
için nakleden ravilerin müslüman olmaları şartı yoktur.
Ancak görüldüğü kadarıyla Nebi (s.a.v.) bunu vahiy yoluyla öğrenmiştir.
Hocamızın açıklamaları ise, bu olaydan sonra gelecekler hakkında kabul edilerek
yorumlanır.
Hadisten anlaşıldığına göre Semud kavminin su kaynaklarından su
çekmek mekruhtur. Küfürleri dolayısıyla yüce Allah'ın azabı ile helak edilmiş
bulunan kavimlere ait benzeri kuyular ve pınarlar da bu hükmün kapsamındadır.
Sözü geçen bu mekruh oluşun, tenzihi kerahet mi yoksa tahrimen
mekruhluk mu ifade ettiği hususunda görüş ayrılığı vardır. Eğer tahrimen mekruh
ise böyle bir sudan abdest almak sahih olur mu, olmaz mı? Bu hadis ile ilgili
bahislerin önemli bir bölümü daha önceden Namaz bölümünün baş taraflarında yer
alan "yerin dibine geçirilme ve azap mekanlarında namaz kılmak"
başlığında geçmiş bulunmaktadır. (Bakınız: Namaz bölümü, 53. başlık, hadis no:
433)
"Zulmedenlerin meskenlerine girmeyiniz" ifadeleri
arasına el-Kuşmiheni rivayetinde "kendilerine -nefislerine-" lafzı
ilave edilmiştir. Bu hadis onlar dolayısıyla varid olmuş olsa dahi, Semud kavmi
meskenlerini de, onlara benzer niteliklerde olan başka kavimlerin meskenlerini
de kapsar.
SONRADAN EK: Konusu geçtiği için
İbnü’l-Esir’den Semud’a dair haberi buraya aldım (mahir)
"Semud
Kavmi'ne gelince: Onlar, Semud bin Casir bin İrem bin Sam'ın evladından üreyip
çoğalmışlardı ve Hicaz ile Şam arasında bulunan Hıcr Bölgesi'nde yaşıyorlardı.
Ayrıca Semud Kavmi, Ad Kavmi'nden sonra üreyip çoğalmış, küfre sapıp isyan
etmişti. Bunun üzerine Allah (C.C.) Hz. Salih (A.S.)'i onlara peygamber olarak
göndermişti. Hz. Salih'in nesep şeceresi, Salih bin Ubeyd bin Esif bin Maşic
bin Ubeyd bin Cadir bin Semud, bir rivayete göre ise Salih bin Esif bin Kemaşic
bin İrem bin Semud idi. Hz. Salih (A.S.) onları Allah'ın birliğine ve sadece
O'na ibadet etmeğe davet etmişti. Bu hususla ilgili olarak bir ayette: ''Onlar:
"Ey Salih! Sen bundan önce içimizde ümit beslenilen bir kişiydin"
dediler.'' (Hud suresi, ayet 62) buyrulur."
"Allah
(C.C.), Semud Kavmi'ni uzun ömürlü kılmıştı; hatta onlardan birisinin kerpiçten
yapmış olduğu ev ömrüne kafi gelmeden yıkılıyordu. Bunun üzerine onlar,
dağlardaki kayaları oyarak geniş evler yaptılar ve bolluk içerisinde yaşadılar.
Hz. Salih, devamlı surette onları hakka davet etti; fakat onlar, Salih (A.S.)'e
tabi olmadılar, ancak zayıf tabakadan az miktarda kişi onun davetini kabul edip
kendisine tabi oldu. Hz. Salih'in ısrarlı bir şekilde onları hakka davet edip
korkutması üzerine putlarıyla birlikte çıktıkları bir bayram için: ''Ey Salih!
Sen de bizimle birlikte bayramımıza katıl, bize bir ayet (mucize) göster, sen
kendi Allah'ına yalvar, biz de kendi ilahlarımıza yalvaralım. Eğer duan kabul
olunursa biz sana tabi olalım, şayet bizim duamız kabul olunur ise sen bize
tabi ol.'' dediler. Hz. Salih onların bu isteğini kabul etti. Bunun üzerine
onlar putlarını yanlarına alarak bayram yerine çıktılar, onlarla beraber Salih
(A.S.) de bayram yerine geldi."
"Onlar,
Hz. Salih'in duasının kabul olunmaması için putlarına yalvardılar. Bu arada
Semud Kavmi'nin başkanı durumunda olan birisi: ''Ey Salih! Şu tek başına duran
kayadan on yaşında hamile ve geniş karınlı bir dişi deve çıkar. Eğer bunu
yaparsan senin peygamberliğini tasdik edeceğiz.'' dedi. Bunun üzerine Hz. Salih
kendisini tasdik edeceklerine dair onlardan söz aldıktan sonra kayanın yanına gelip
namaz kıldı ve Rabb'ine dua etti. İşte bu sırada kayada, doğum sancısı çeken
kadınlarda görüldüğü gibi bir sancı çekme hali görüldü. Bundan hemen sonra kaya
açıldı, içerisinden ise onların istedikleri gibi bir dişi deve çıktı. Bu durumu
onlar gözleriyle görüyorlardı. Az sonra bu deve kendi büyüklüğünde bir erkek
yavru doğurdu. Bu durum karşısında kavmin başkanı durumunda olan Cündu' bin Amr
ile birlikte kavminden bir grup kimseler Hz. Salih'e iman ettiler."
"Kayanın
ortasından deve çıktıktan sonra Salih (A.S.) onlara: ''İşte bu dişi devedir. Su
içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.'' (Şu'ara
suresi, ayet 155) dedi. Ayrıca onlara: ''Bu deveyi keserseniz mutlaka Allah
sİzi helak eder.'' buyurdu. Neticede su içme hakkı bir gün deveye, belli bir
gün için de onlara verildi. Devenin suya geleceği gün suyu deveye bırakırlar,
bu arada kap kacaklarını deveden sağdıkları sütle doldururlardı. Su içme hakkı
kendilerine gelince de deveyi suyun başından uzaklaştırırlardı ve deve o gün su
içmezdi. Kendilerine ayrılan günde ertesi günü kullanacakları suları kaplara
doldurup bir kenara bırakırlardı."
"Nihayet
çok geçmeden Allah tarafından Hz. Salih'e kavminin pek yakında deveyi
keseceklerine dair bir vahiy geldi. Hz. Salih (S.A.) bunu onlara söylediğinde
onlar: ''Bizler böyle bir şey yapacak değiliz.'' dediler. Bunun üzerine Salih
(A.S.) onlara: ''Eğer siz bu deveyi kesmeseniz bile, pek yakında içinizden
doğacak olan birisi bu deveyi kesecektir.'' dedi. Onlar: ''Doğacak olan bu
çocuğun alametini bize bildirin; Allah'a yemin ederiz ki, mutlaka deveyi
kesecek olan kimseyi bulup öldürürüz.'' dediler. Hz. Salih bu kimsenin
alametini bildirirken onun kumral, gök gözlü, kızıl saçlı bir genç olduğunu
söyledi. "
İbn
İshak sözlerine devam ediyor ve şunları söylüyor: "Bu kavmin bulunduğu
şehirde nüfuz sahibi güçlü iki yaşlı kişi vardı. Bunlardan birisinin bir oğlu
bulunuyordu ve dengini bulamadığı için onu evlendirmiyordu. Diğerinin ise bir
kız çocuğu vardı, o da kızına denk bir eş bulamadığı için onu evlendirmiyordu.
Nihayet bu nüfuzlu yaşlı kişiler, oğlanla kızı birbiriyle evlendirdiler. İşte
bu evlilikten Salih (A.S.)'in alametini söylediği çocuk dünyaya geldi. "
"Hz.
Salih'in: ''İçinizden doğacak birisi bu deveyi kesecektir'' demesi üzerine onlar
hemen harekete geçerek şehirden sekiz ebe kadın seçtiler ve yanlarına şehri
dolaşmak üzere zabıta memurları kattılar. Onlar, doğum yapan bir kadın
gördüklerinde onun yanına gelirler ve bu çocuğun alameti tarif edilen çocuk
olup olmadığını kontrol ederlerdi."
"Neticede
evsafı tarif edilen çocuğa rastlayan ebe kadınlar: ''Allah'ın peygamberi Salih
(A.S.)'in tarif ettiği çocuk budur.'' diyerek bağrışmaya başladılar. Bunun
üzerine zabıta memurları çocuğu alıp götürmek istediler. Fakat bu çocuğun
dedeleri olan ihtiyar nüfuzlu iki kişi araya girip çocuğu zabıta memurlarına
vermediler ve onlara: ''Eğer Salih bu çocuğu istiyorsa biz onu kendimiz
öldürürüz.'' dediler. Bu çocuk, doğan çocukların en kötüsü olup başkalarının
bir hafta içerisindeki büyümesini o bir günde tamamlıyordu. Nihayet Semud
Kavmi'nden bozgunculuk yapan dokuz kişi bir araya geldiler. Bu dokuz kişiden
bir tanesi de bu kötü çocuktu. Daha önce bu sekiz kişi deveyi kesecek olan
kişinin kendilerinden doğacak olan bir çocuk olduğunu düşünerek ve bundan
endişe ederek kendilerinden doğan oğlan çocuklarını öldürmüşlerdi. Sonra bundan
pişmanlık duyan bu kimseler o kötü çocukla birlikte Hz. Salih'le ailesini
öldürmek üzere yemin ettiler ve şöyle dediler: ''Biz toplu halde buradan
çıkarız, bizleri gören halk ise bir yolculuğa çıktığımızı sanırI'. Biz hemen
Salih'in yolu üzerindeki mağaraya gelir, orada bekleriz. Gece vakti olup da
Salih ibadet etmek için mescidine çıktığı bir sırada onu öldürür, sonra tekrar
mağaraya gelir, oradan da evlerimize döneriz. Bundan sonra da 'Onun
öldürüldüğünü bilmiyoruz' deriz, böylece onun kavmi bizi tasdik edip
sözlerimize inamrlar.'' Aslında Hz. Salih geceyi kavminin arasında geçirmez,
Mescid-i Salih ismiyle kendisine nispet edilen mescide gider, orada gecelerdi.
Nihayet bu dokuz kişi mağaraya girdiklerinde üzerlerine bir kaya düştü ve
hepsini öldürdü. Bu dokuz kişinin planını bilen bir grup kimse mağaraya gelip
onların helak olduklarını görünce hemen bağrışarak geri döndüler ve: ''Salih
önce onlara kendi çocuklarını öldürmelerini emretti, şimdi de kendilerini
öldürdü.'' dediler. "
"Bir
rivayete göre, bu dokuz kişinin Hz. Salih'i öldürmek için yemin etmeleri,
onların deveyi kesmelerinden ve Hz. Salih (A.S.)'in kendilerini azapla korkutup
uyarmasından sonra olmuştu. Deveyi boğazlayan bu dokuz kişi kendi aralarında:
''Gelin Salih'i öldürelim! Eğer o davasında haklı ve doğru ise bir an önce onu
öldürmüş oluruz, şayet davasında yalancı ise yine onu öldürüp devenin
arkasından göndermiş oluruz.'' dediler. Bunun üzerine onlar bir gece Salih
(A.S.) ile ailesinin bulunduğu yere geldiler. Fakat melekler tarafından atılan
taşlarla beyinleri parçalanarak helak oldular. Bu sırada onların yanına gelen
adamları onların helak olduklarını görünce Hz. Salih'e: ''Bunları sen mi
öldürdün?'' diyerek üzerine yürüyüp onu öldürmek istediler. Ancak Hz. Salih
(A.S.)'in aşiretinden olan kimseler, Hz. Salih'i öldürmelerine engel oldular ve
onlara: ''Salih sizi azapla korkutmuştur. Eğer O, davasında doğru ise,
hareketinizle Rabb'ınızın gazabını artırmayın, şayet o yalancı ise biz onu
tutar size teslim ederiz.'' dediler. Bunun üzerine onlar Hz. Salih'i
öldürmekten vazgeçerek geri döndüler. "
Birinci
rivayete göre, Hz. Salih'i öldürmek için yemin eden dokuz kişi deveyi
boğazlayan kişiler değildir. İkinci rivayet ise daha doğrudur. Allah doğru
olanı daha iyi bilir.
Devenin
öldürülmesinin sebebi şudur: Bir rivayete göre, Kaddar bin Salif bir grup
kişiyle birlikte şarap içiyordu. Su hakkının deveye ait olduğu bir güne
rastladığı için şaraplarına katacak su bulamamışlardı. İşte bu hadise üzerine
onlar birbirlerini teşvik ve tahrik ederek deveyi kesmişlerdir.
Diğer
rivayete göre Semud Kavmi'nin içerisinde biri Katam, diğeri Kabal (Kubal?)
adında ahlaksız iki kadın vardı. Kaddar bin Salif Katam adındaki kadına, Mısda'
ismindeki bir erkek de Kabal adındaki kadına aşıktı. Bunlar çoğu zaman bu
kadınlarla gizlice buluşurlardı. Gecelerden bir gece bu kadınlar Kaddar ile
Mısda'a: "Deveyi öldürmedikçe bizimle bir araya gelmenize imkan
yoktur." dediler. Bunun üzerine onlar, kadınların isteğine "Pek
iyi" diyerek adamlarını yanlarına alıp deveyi öldürmek üzere harekete
geçtiler. Bu sırada deve su havuzunun başında duruyordu. Onların ele başıları,
içlerinden birisine: "Git, deveyi boğazla." dedi. Deveyi boğazlamak
üzere giden kişi, bu işi gözüne kestiremeyip geri döndü. Sonra elebaşı olan
kişi, bir başkasını gönderdi, fakat o da gözüne kestiremeyip geri döndü. Hulasa
kimi gönderdi ise deveyi öldürmeyi gözüne kestiremeyip geri döndüler. Bu defa
elebaşı olan kişi bizzat kendisi devenin yanına gelerek üzerine atıldı ve
devenin arka ayaklarındaki sinirleri kesmesi üzerine deve yere yuvarlanıp
debelenmeğe başladı. Devenin öldürüldüğü gün çarşambaydı. Kendi dillerine göre
deveyi öldüren bu kişinin adı ''Cebbar'' idi. Onlar, kendilerince haftanın ilk
günü kabul ettikleri pazar günü helak olmuşlardı. Deve öldürülünce onlardan
birisi Hz. Salih (A.S.)'in yanına gelerek: "Çabuk yetiş, deveyi
öldürdüler." dedi. Bunun üzerine Hz. Salih hemen devenin bulunduğu tarafa
yöneldi, bu sırada onlar Hz. Salih'i karşılayarak: "Ey Allah'ın peygamberi
Salih! Deveyi falan kişi kesti, bizim bunda suçumuz yok." diyerek özür
dilemeğe başladılar. Bu durum karşısında Hz. Salih (A.S.) onlara: "Gidip
bakın, devenin yavrusunun arkasından yetişmeğe çalışın, eğer arkasından
yetişebilirseniz, Allah azabını üzerinizden kaldırabilir." dedi. Bunun
üzerine onlar yavruyu aramağa koyuldular. Bu sırada annesinin ıstırap
içerisinde kıvrandığını gören yavru, pek yüksek olmayan ''el-Kare'' adındaki
bir dağa gelerek üzerine çıktı. Onlar ise yavruyu yakalamak için dağın üzerine
çıkmak istediler. Fakat Allah tarafından yapılan bir vahiy ile dağ, kuşların
dahi ulaşamayacağı bir tarzda göğe doğru iyice yükseldi. Bundan sonra Hz. Salih
kavminin yaşadığı şehre indi. Hz. Salih'i gören yavru ise gözlerinden yaşlar
boşanarak ağlamağa başladı, sonra yavru Hz. Salih'e dönerek üç defa böğürdü.
Bunun üzerine Hz. Salih (A.S.) onlara: ''Bu yavrunun her böğürmesi bir günlük
müddeti bildirir. Siz memleketinizde üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalan
olmayan bir vaid ve tehdittir .'' (Hud suresi, ayet 65) dedi. Ayrıca onlara,
başlarına gelecek olan azabın alametini bildirirken birinci gün yüzlerinin
sararacağını, ikinci gün yüzlerinin kırmızılaşacağını, üçüncü gün ise
yüzlerinin siyahlaşacağını söyledi. Ertesi gün sabahleyin kalktıklarında küçük,
büyük, kadın, erkek hepsinin yüzleri safran sürmüş gibi sararmıştı. İkinci gün
kalktıklarında yüzleri kıpkırmızı kesilmişti. Üçüncü gününün sabahında ise
yüzleri ziftlenmiş gibi simsiyah olmuştu. Azabın yaklaştığını gören bu kavim
hemen hanutlarını sürünüp kefenlerini giydiler. Onların hanutları mürr-i safi
ile sarı sabırdan ibaretti. Kefenleri ise deridendi. Bundan sonra onlar
kendilerini yere atarak azabın nereden geleceğini bilmediklerinden gözlerini
bir yere, bir göğe çevirmeğe başladılar. Dördüncü gün sabah olunca gökten gök
gürültüsüne benzer bir sayha (ses) geldi ve bu sayha onların göğüs çukurlarında
bulunan kalplerini param parça etti. Allah (C.C.) bu hususla ilgili olarak bir
ayette: ''O zalimleri korkunç bir ses (sayha) alıp götürdü de yurtlarında diz
üstü çöken (canları çıkan) kimseler oluverdiler .'' (Hud suresi, ayet 67)
buyurur.
İbn
Cüreyc'in rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyrulur: ''Allah (C.C.), Semud
kavminden doğu ile batı arasında bulunan herkesi helak etti, ancak Harem
(Kabe)'de bulunan bir kişi helaktan kurtuldu. Onu bu azaptan Harem'de bulunması
kurtarmıştı.'' Hz. Peygamber'den bu kişinin kim olduğu sorulduğunda O, ''Ebu
Riğal'dir'' buyurdular." Bir görüşe göre, Ebu Riğal'in Sakif Kabilesi'nin
atası olduğu da söylenir.
Hz.
Peygamber (s.a.v.) Tebuk seferine çıktığı zaman Semud Kavmi'nin yaşadığı şehre
geldiğinde ashabına dönerek: ''Sizden hiç biriniz bu şehre girmesin ve buradan
su içmesin.'' buyurdular. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) ashabına devenin su
içmek için iki dağın arasından geldiği yolu ve yavrusunun dağa çıkıp durduğu
yeri gösterdi.
Semud
Kavmi helak olduktan sonra Hz. Salih (A.S.) Şam tarafına hareket edip
Filistin'e geldi. Sonra buradan Mekke'ye gitti ve orada yerleşti. Hz. Salih
ölünceye kadar burada ibadetle meşguloldu, öldüğü zaman ise elli sekiz yaşında
bulunuyordu. Hz. Salih kavmini yirmi yıl müddetle hakka davet etti.